4 Aralık 2010 Cumartesi

O'nun Ardından Saltimbanco

Yaklaşık 20 gün kadar önce Amerika'daydım; bu seyahatimin detaylarını umarım bir başka yazımda -hatta çok yoğun bir tatil olduğundan yazılarda- anlatmayı düşünüyorum; ancak şimdi orada yaşadığım bir tecrübeden bahsetmek istiyorum.


Sanırım yaklaşık 1 yıl kadar önceydi... Nerede okuduğumu ya da ne vasıtayla gördüğümü hatırlamamakla birlikte bir şekilde Cirque du Soleil ile tanıştım ve çok ilgi çekici bulduğumdan hemen araştırmaya başladım. Grubun resmi web sitesine girdiğim andan itibaren ölmeden önce yapılacaklar listeme bir madde daha eklemiştim; o grubun bir showunu izlemek... Ne zaman, nasıl veya ne şartlarda olacağı hakkında bir fikrim olmasa da; sanki yarın izleme şansım varmış gibi tek tek her bir showunun sitesini ziyaret edip; resimlerini, tanıtım videolarını inceledim. Her showunu çok beğensem de özellikle "O" ve "KA" favorim oldu. O günden sonra kaç kere tekrar o siteye girip tanıtım videosunu izledim, ya da kaç kişiye izlettim bilmiyorum; ama her seferinde bir gün canlı olarak izleyeceğim konusundaki inancım arttı. Bunda "İnsan bir şeyi gerçekten isterse başarır." düşüncesine olan inancımın da payı da vardır. Ve hayallerim gerçek oldu...


İkinci kez Amerika'ya gideceğimiz kesinleştiği andan itibaren yapılacaklar listesinde yer alan show sebebiyle Las Vegas gidilecek yerler listesine eklendi. Tabi burayı çok görmek istediğimizden Las Vegas'ı listeye eklemek hiç de zor olmadı. Her şeyi gitmeden 1,5 - 2 ay öncesinden hazırlamaya başladığımdan bu showa biletlerimizi almak için de girişimlere başladım; ancak şanssızlık bu ya bir şekilde siteden satın alamadım. Las Vegas'ta olacağımız 3 gün içerisinde sadece 17 Kasım günü sergilenecek olan "O" için nasıl olsa salon boş görünüyordu; bilet bulamama şansımızın olmadığını düşünmüştüm. Seyahatimizin tek bir detayı hariç her şeyi tamamdı; onu da gidince halletmek üzere yola çıktık.


Bir iki sıkıntı çıksa da genel olarak sorunsuz geçen Amerika'nın çeşitli yerlerindeki 17 günün ardından Las Vegas'a vardık ve otelimize yerleşir yerleşmez biletler için lobideki bayanla görüştüm. Bana satış ofisinin şu an kapalı olduğunu ve yarın sabah açılacağını söyledi. Ertesi gün kahvaltı dahi yapmadan ilk işim biletlerimizi ayarlamak için gişeye koşturmak oldu. 1 ay öncesine kadar internetten en ön sırada bilet alabilecek olan bana neredeyse salonun en arka sıralarında yer kaldığı ve bazı koltukların ise kısıtlı görüşünün bulunduğu söylendiğinde yaşadığım şoku tarif etmemin imkanı yok. Zaten Staples Center'daki Los Angeles Lakers ile Toronto Rapters maçına biletimiz olmasına rağmen benim salaklığım yüzünden izleyememizin sıkıntı, kızgınlık ve üzüntüsünü henüz atamadığımdan (bunu da bir ara anlatırım) gelen bu darbe ile yıkıldım.. O kadar kötü yerlerden o showu izlemek istemiyordum.. Ağlamamak için kendimi kasarak oradan uzaklaştım ve günün tadını çıkartmak için kendimi zorladım. Ancak günün sonuna doğru nereden olursa olsun benim için önemli olanın o showu izlemek olduğunu fark ettiğimden tekrar başka bir bilet gişesinin yolunu tuttum. Gişedeki bayan biletlerin tükendiğini söylediği an hissettiklerimi varın siz düşünün...


Bir yolu olmalıydı. Belki o kadın yanlış bakmıştı. Belki o gişenin bir limiti vardı ve o dolmuştu. Belki biri vazgeçerdi.. İşte bu düşüncelerle o gece uykuya daldığımdan sabah ilk işim tekrar ilk gittiğim gişeye koşturmak oldu. Kadın 3 kişilik yerin kaldığını birinin salonun bir ucunda diğer ikisinin ise yanyana ancak en arka sıradaki görüşün kısıtlı olduğu yerde bulunduğunu ve o gece 3 boyutlu olarak satılacak DVD versiyonu için çekim yapılacağından salon içerisinde devasa büyüklükte kameraların bulunduğunu; bu sebeple görüşün belki daha da düşeceğini belirtti. Bu sözlerin ardından o biletleri almak aptallık olacağından almadım, alamadım. Ama kalbim bir türlü kabul etmek istemiyordu. O gece o an için dünyada en çok izlemek istediğim show burnumun dibinde oynanacak ve ben izleyemeyecektim. O an yaşadığım hüsran ve hayal kırıklığı gece yerini yeniden bir ümide bıraktı.


Güzel geçen bir günün sonunda soluğu showun sergileneceği otelin casinosunda aldık. Belki birileri son anda gelmekten vaz geçerdi. Gösteri saat 22:00'de başlayacaktı ve biz saat 20:55'te salon gişesinin önündeydik. Görevli sıraya girip beklememizi ve saat 21:00'de rezerve edilen ancak henüz teslim alınmayan biletlerin açığa alınarak satışa çıkacağını söyledi. İçimde bir ümit. Olur mu olur... Saat 21:00'da ilk ben gişedeydim ve görevli locada en ortada iki kişilik yer olduğunu söylediğinde nefes almak için geçecek sürede biletler satılırsa diye korktuğumdan nefes bile almadan alıyoruz dedim. O andaki sevincimi tarif etmeme gerek yok sanırım. Parayı öderken yerimde duramıyor sevinçten zıplıyordum. Elime biletleri aldığımda ise küçük bir kuş olmuş çoktan kanatlanmıştım.



Gelelim showa... Gerçekten çok büyük bir salonda sergilenen show ilk etapta normal bir izlenim yaratıyor insanda. Showun başlamasından 15 dakika önce insanların bekleyiş anındaki sıkıntısını ortadan kaldırmak için showda yer alan iki palyaço (kesinlikle bilinen palyaçolarla alakası yok) seyirciler arasında dolaşıp onlara sataşmaya başlıyor. Allahtan locadayız da bize bulaşamaz... Orta kapıdan seyirciler arasına giren bir kızın kırmızı bir mendili ortalık yere düşürerek sahneye koşturması ve seyirci olduğunu zannettiğimiz ancak showun ortalarına doğru oyunculardan birisi olduğunu fark ettiğimiz bir erkeğin o mendili kaparak peşinden koşturması ile show başlıyor.


Perde açıldığı anda sahnenin devasa bir havuzdan oluştuğunu görüyorsunuz. Ancak bu öylesine bir havuz değil. Her değişen sahne ile birlikte havuz da marifetlerini göstermeye başlıyor. Kimi sahnede 18 metre yukarıdan atlanmasına imkan tanıyacak kadar derinleşen; kimi sahnede ise bilek seviyesinde üzerinde yürünebilen ve hatta kapanıp düz zemin haline gelebilen bir havuz. Altında 5 tane dalgıçın dansçılara ve su balerinlerine hava sağlamak ve herhangi bir aksiliğe izin vermemek amacıyla yüzdüğü bir havuz.


Akrobasiden senkronize yüzmeye, yüksekten dalıştan akrobatik dalışa, ateş dansçılarından trapeze geniş bir yelpazede yaklaşık 1,5 saat süren show ilk andan itibaren sizi büyülüyor. Her bir sahne ve her bir karakter ile ayrı bir aleme açılıyorsunuz. Showun sonunda ise gelmeden önce izlediğim tanıtımların ne kadar yetersiz olduğunu; ancak web sitesinde showdan bahsederken kullanılan "aquatic masterpice" lafının ne kadar doğru olduğunu anlıyorsunuz.


Neden şimdi her şeyden önce bundan bahsettiğime gelecek olursak; bugün gazetenin ekinde gördüğüm bir ilan üzerine çığlık atmaya başladım. Ancak evde yalnız olduğumdan ve bu sevinci paylaşacak kimse olmadığından buraya koştum ve yazmaya başladım. İlan Cirque du Soleil'in Avrupa'yı turlayan showu Saltimbanco'ya aitti. Show Şubat ayında İstanbul'da olacakmış. 19 Şubat Cumartesi gününden 4 Mart Cuma gününe kadar Abdi İpekçi Arena'da İstanbullu izleyenler ile kucaklaşak olan show, İstanbul'da toplam 10 gösteri sunacak.



Saltimbanco hakkında detaylı bilgi için sitesini ziyaret edebilir; 6 Aralık'tan itibaren satışa çıkacak biletlerden satın almak için buraya tıklayabilirsiniz. Ben mi? Kesinlikle programımı ayarlayıp gitmek için uğraşacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder