9 Mayıs 2011 Pazartesi

Sönmüş Yıldızlar

Tiyatro sezonu kapanmak üzere. Devlet Tiyatroları 15 Mayıs'ta perdelerini bu yıl için kapatmaya hazırlanıyorlar. Bende son günleri değerlendirmek istedim. Tiyatrolara verdiğim 2 aylık zorunlu aranın ardından ilk gittiğim oyun Nisan ayında prömiyeri yapılan Ankara Devlet Tiyatrosu'nun yeni oyunu Sönmüş Yıldızlar oldu.


Kerim Tinçurin'in yazıp M. Raşid Zagudullin'in yönettiği oyun bir Tatar Halk Efsanesi'ni anlatıyor. Her halkın büyük bir aşk destanı vardır ya Sönmüş Yıldızlar da Tatarların efsane olmuş aşıkları Server ile İsmail'in hikayesini anlatıyor. Oyunun son sahnelerinde Server'in ninesinin bir repliği olayı çok güzel özetliyor. "Hani gerçek aşıklar hiçbir zaman buluşamazmış derler ya; işte onlarınki de gerçek aşkmış." İzlemeye başladığınız anda sonunu başından tahmin edebildiğiniz bir hikaye.

Aşk destanı olmasına rağmen buram buram aşk kokmayan, hatta romantik sahneleri pek bulunmayan; oyunun türü olarak müzikli tragedya tabiri kullanılan bir oyun. Yaklaşık 2 saat 15 dakika süren oyun, kesinlikle çok ağır bir tragedya değil. Hatta oyunun büyük kısmı için eğlenceli olduğunu bile söyleyebilirim. Özellikle yöre halkı tarafından yetiştirilen kazların satılması veya düğün ziyafetlerinde sunulması amacıyla yolunmasının ardından; doğanın bereketini kutlamak amacıyla düzenledikleri festivalde kızların ve erkeklerin flörtü denebilecek kaz kanadı oyunu çok keyifliydi. 

"Yiğit sana ne gerek"
"Anama gelin gerek"
"Yiğit sana ne gerek"
"İnce belli kız gerek"
diye başlayan ve karşılıklı atışma şeklinde devam eden, bir yandan müzikli bir yandan danslı çok hoş bir bölümdü. Sözler tam olarak aklımda kalmadı ve malesef internette de bulamadım; ancak şu kadarını söyleyebilirim kesinlikle hem sözleri, hem dansları hem de kostümleri ile sizi alıp başka diyarlara götüren bir oyundu.

Kalabalık oyuncu kadrosu ve müzisyenleri ile göz dolduran oyunda Server rolündeki Deniz Yılmaz'ın performansı, özellikle de son sahnelerde inanılmazdı. Deniz Yılmaz tipik güzel tanımlamalarına girmeyen orijinal bir güzelliğe sahip. Güzelliği ile ilk sahneden itibaren kendine hayran bıraktırdıktan sonra oyunculuğu ile de alkışları topladı. Ancak aynı şeyi İsmail rolündeki Deniz Evin için söyleyemeyeceğim. Çok sıradan ve basit performansı ile başka oynatacak adam bulamadınız mı dedirtti. Oyun ile ilgili bir başka eleştirim de acınası-kötü adam karakteri Nadir için. Server'e aşık olan ve onunla evlenmek isteyen Nadir, anlatılanlara göre hem kambur hem de suratına bile bakılamayacak çirkinlikte olması gerekirken makyaj ile çirkinleştirilmemiş; sadece vücuduna eklenen bir kambur ile geçiştirilmiş. Gayet hoş görünen (afişte de görebiliyorsunuz) Can Ali Çalışandemir "kimse benim suratıma bile bakmak istemiyorken sen bakabiliyorsun. Benim bu çirkinliğimi görmezden gelip kalbimdekilere bakabiliyorsun" dediğinde anlamsız oluyor; karakterin de inandırıcılığı kalmıyor. Keşke Nadir'i az da olsa bir makyaj ile çirkinleştirseler ve biraz Quasimodo etkisi yaratsalarmış. 

Eleştirilerime rağmen yanlış anlaşılmasın gayet izlenesi bir oyun. Sergilendiği bu son hafta fırsatınız olursa Küçük Tiyatro'da izleyebilirsiniz. Daha detaylı bilgi ve oyundan fotoğraflar için devlet tiyatrolarının sitesini ziyaret edebilirsiniz. Buyrunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder