2 Kasım 2011 Çarşamba

Orkestra

Orkestra

Geçen hafta izleme imkanı bulduğum muazzam bir oyun Orkestra. Konusundan dolayı bir çok kişinin şüpheyle yaklaşmasına sebep olsa da bu sezon kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun. Dekoru, sahne düzeni, makyajı, kostümleri ve müzikleri ile ayrı ayrı kocaman alkışları hak eden ve muhteşem tanımlamalarına bire bir uyan bir sanat eseri. 2002 yılında izlediğim Getto oyunundan sonra bir başka yahudi soykırımını anlatan oyunu sevemeyeceğimi düşünürdüm; yanılmışım. Bu da en az Getto kadar; hatta belki de ondan daha güzeldi.

Arthur Miller'in yazıp Ayşe Emel Mesci'nin yönettiği, selam sırasında sahneye sığamayan bir oyuncu kadrosunu bünyesinde barındıran oyun  tam olarak 2 saat 40 dakika sürüyor. Bu kadar uzun olmasına rağmen asla baymayan, çok uzatmışlar dedirtmeyen bir oyun. İnsanı kesinlikle derinden etkileyen ve şu anda tüm dünyaya insanlık dersi veren Almanların esasında neler yaptıklarını, nereden geldiklerini bir kez daha gözler önüne seren bir oyun.

Olaylar Nazi toplama kamplarından birisinde geçiyor. Sıradan bir tanesi değil bu kamp; Auschwitz-Birkenau.. Kadınlar orkestrasına sahip olan tek kamp. Avrupa'nın farklı köşelerinden gelen ve müzik yapma kabiliyeti bulunan yahudi, yarı yahudi, direniş harekatına katılmış olanların gaz odalarına gitmekten kurtularak bu orkestrada kendilerine yer bulabildikleri bir kamp. Amaç gardiyanlara güzel bir müzik ziyafeti vermek ve gaz odalarına gidenleri son yolculuklarına müzik ile uğurlamak. Ama hataya yer yok. Bunun için de devamlı olarak prova yapmalılar. Orkestra güzel çalmaya devam ettiği sürece gaz odaları onlara uzak olacak.

Diğer tüm oyunlardan farklı olacağı fuayeden belli oluyor. 20:00'de başlaması gereken oyun 19:45'te fuayede başlıyor ve sizinle birlikte salona doğru ilerliyor. Havalandırma diye adlandırılan perde arasına çıktığınızda fuayede devam ediyor ve 2. perdenin ardından son sahneyi yine fuayede tamamlıyor. Amaç kendinizi seyirci olarak değil; toplama kampına getirilen yahudilerden birisi olarak görmeniz. Ve bu hedefi gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapmış ve fazlasıyla başarmışlar.
Öylesine etkileyici ki bulunduğunuz ortam, bazen hakikaten kendinizi onlardan birisi zannediyorsunuz. Fuaye ve sahne arasındaki geçişler çok başarılı. Düdükler, bağırışlar ve köpek havlamaları eşliğinde yerinize oturuyorsunuz. Evet iki tane kocaman kurt köpeği de oyuncular arasında mevcut ve görevlerini yerine getiriyorlar. Sahne düzeni oyuna en uygun olacak şekilde tasarlanmış. Her iki yanınızdan devam eden sahne içerisinde yer alıp izlediğinizden çoğunlukla kendinizi oyunun ortasında buluyorsunuz. Katmerli sahne düzeni de çok iyi dizayn edilmiş. Bu da yetmemiş normalde mavi olan tiyatro koltukları ortama uygun olarak siyah örtüler ile kapatılmış. 

Oyun, ortamla birlikte sanki yeterince etkileyici değilmiş gibi bir de yer yer sahnenin en arkasında bulunan sinevizyon gösterileri ile desteklenmiş. O döneme ait en yalın, en katıksız, en acımasız haliyle gösterilen görüntüler yürekleri sızlatan cinsten. Ne kadar büyük bir insanlık dramı olduğu bir kere daha vurgulanıyor.

Ayrıca oyunculuk performansları da birbirinden başarılı. Zeynep Hürol'un başarısını tartışmaya bile gerek yok ama bir de unutulmsması gereken Miraç Eronat var ki muhteşem. Bir insan rolüne bu kadar mı yakışır? Mimikler, tavırlar, davranışlar kesinlikle süper. Eskiden nazi subayı mıydın demek istiyorum kendisine?

Zaman zaman korku öğeleriyle, zaman zaman görselliğiyle sizi içine alan oyun başta da söylediğim gibi muazzam. Gidin ve mutlaka görün. Kaçırırsanız üzülürsünüz. Daha fazla bilgi almak, oyunun fotoğraflarına bakmak için devlet tiyatrolarının sitesine buyrunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder